Bir buçuk yıldır hükümetin kaygısının vatandaşının sıhhatini korumak olmadığını söyleyen TİP Genel Lideri Erkan Baş, hükümetin gerçek nedeninin ise: “5000 civarına düşürmemiz gerekiyor olay sayısını. Neye nazaran? 17 günde sayıları düşürelim. Haziran ayında turizmden para kazanmaya devam edelim. Yaklaşım bu. Bir buçuk yıldır iki temel sıkıntı var: 1. İktidarımız yıkılmasın, iktidarımızı koruyalım. 2. Para kazanmaya devam edelim” olduğunu söz etti.

Erkan Baş’ın konuşmasından satır başları ise şöyle:

• Dünyanın insanlık dışı bir sistem ile yönetildiğini insanlığın pandemiyle daha iyi kavradığını; kendi ömründen deneyimleyerek öğrendiğini söz ederek kelamlarına başlayan Erkan Baş: “Herkes bu içinde yaşadığımız sistem; bu kadar mı makus bir sistem, nefes alamıyoruz, deme noktasına gelmiştir. Bu türlü eşitsiz bir dünyaya Pandemi geldi ve bizim şanssızlığımız da pandemiye bir de AKP iktidarında yakalanmış olmak.” dedi.

• İktidarın maharetsiz değil, makûs olduğunu söz eden Erkan Baş: “Bu iktidar, maharetsiz bir iktidar mı? Değil! 20 yıldır koltukta oturmayı beceriyor. Bütün yandaşları güçlü etmeyi beceriyor. Kendi çıkarları olan her şeyi hayata geçiriyor. Medyanın %98’ini kontrol altına almayı başarıyor. Kendileri kelam konusu olduğunda birçok şeyi başarabiliyor. Pekala, halkın gereksinimleri kelam konusu olduğunda niçin başaramıyor? Bence beceriksizlik değil bu. Berbatlar. Bizi düşünmüyorlar. Bizi sevmiyorlar. Bizi önemsemiyorlar. Aslında kendileri kelam konusu olduğunda baya mahirler.” diye kelamlarını sürdürdü.

“BÖYLE TAM KAPANMA OLMAZ”

• Pandeminin başından beri TİP’in, işçiye tam takviye verilerek tam kapanmayı savunduğunu söyleyen Erkan Baş, Türkiye’de nüfusun %83’ünün çalışmaya devam edeceğini, çalışmayanların yalnızca 4 milyonluk çok dar bir alan olduğunu, tam kapanma dedikleri şeyin pandemiyi bitirmeyeceği üzere emekçiyi de mağdur edeceğini söyledi.

• Hususa ait sohbet ettiği bir esnafın, “Ben çok kriz gördüm. 55 yaşındayım. 40 yıldır bu ülkede vergi veriyorum. Bugüne kadar devletten 1 lira almadım. Birinci sefer Cimer’e yazdım. Ona da bir yanıt gelmedi. 2001 yılında büyük krizde pek çok şeyimi kaybetmiştim. Ancak umudumu kaybetmemiştim. Artık umudumu kaybettim” kelamlarının aslında ülkenin geldiği durumu tabir ettiğini de kelamlarına ekledi.

• Türkiye’nin dünyada pandemi sürecinde yurttaşına takviye konusunda son iki ülkeden bir tanesi olduğunu, ulusal gelirin yalnızca %1’inin dayanak olarak ayrıldığını, ancak hükümetin en hoş becerdiği işlerden biri olan sayılarla oynayarak palavra söylediklerini tabir eden Erkan Baş, bunun tüm yurttaşlarımız tarafından bu türlü bilinmesi gerektiğinin altını çizerek: “Tam kapanma şöyle yapılır. Sıhhat üzere, yiyecek üzere çok kritik bölümlerde inanılmaz tedbirler alarak insanları çalıştırırsınız. Hayatı durdurursunuz. İşsizlik, yoksulluk, açlık sınır safhaya gelmiş. Bir pandemi krizi yaşıyoruz. Virüs sınıf ayrımı yapmıyordu.

• Ancak bunlar ne yapıyor. Virüsün bütün yükünü, çalışanlara, işçilere, alın teri ile yaşayanlara yüklüyorlar. Virüsün bütün bedelini memleketin çalışanları ödüyor. Bir yılda 2427 emekçi iş cinayetlerine kurban vermişiz. 68’i çocuk. 412’si sıhhat işçisi, 100 öğretmen önlenebilir nedenlerle hayatını kaybediyor. İş cinayetlerinde hayatını kaybedenlerin %96’sı sendikasız. İş yerinde sendika olmadığı için, emekçinin hakkını koruyabilecek bir örgüt olmadığı için personel canından oluyor. Sendikalaşmaya çalışan çalışanlar polis jopuna maruz kalır, jandarmasına maruz kalır. Sendikalı olmak ya da olmamak vefat ile ömür ortasındaki tercih haline geldi. 160 tane moto kurye pandemi de ölmüş. Niçin? Vakitle yarışıyor zira bu beşerler. Sekiz dakikan var. Yetiştiremezsen maaşından keserim. Akıl alır bir şey mi? Bunların hepsi önlenebilir sorumlusu direkt iktidar olana cinayetler.

“ONLAR TARİKATLARA OMUZ VERİYOR; BİZ ÖLÜYORUZ!”

AKP’nin yaptığı “lebaleb kongrelerin salgının yayılmasına tesir ettiğini, gerek Sıhhat Bakanı’nın gerekse de İçişleri Bakanı’nın sorumsuzca, tarikat pirlerinin kalabalık cenazelerine katıldığını lisana getiren Baş şunları söyledi:

“AKP kongrelerde Show yapıyor, tarikatlara omuz veriyor! Yaptığı şey bu. AKP gösteri yapacak, tarikatlara omuz verecek diye memlekette koronavirüs salgını yaygınlaşıyor. İçişleri Bakanlığı kendi yayınladığı genelgeye uymuyor. Sıhhat Bakanının daha makus bir fotoğrafı var. Katıldığı cenaze merasiminden saklanıyor. Bunların hepsi en azından taksirle mevte sebep verme hatasıdır. Bunların beceriksizliğini sıhhat işçileri kapattı. Canlarını ortaya koyarak… Pandemi periyodunda sıhhat işçisinin hakkını vermekten niçin imtina ediyorsun. Covid 19, sıhhat işçisi açısından bir meslek hastalığı değilse nedir? Bu kadar insani bedellerden bile mahrum bir iktidar ile karşı karşıyayız…”

“BU İKTİDARIN HAYATTAKİ EN BÜYÜK KORKUSU GEZİ!”

Seyahat Direnişi’ne de değinen Erkan Baş, “Bu iktidarın hayattaki en büyük korkusu Gezi’ydi. Ben o parkta ordaydım. Seyahat benim hayal ettiğim Türkiye’nin, yaşanmış biçimiydi. Ast üst bağı yoktu. Herkes eşitti. Gezi’den polis şiddetini çıkartın. Bir tek kişinin tırnağı kanamamıştır. Yandaş müteahhitleri güçlü edecekler diye doğayı katlediyorlar. Rize’nin fakir, insanları işlerini güçlerini bırakmışlar kendi topraklarına sahip çıkmak için çaba ediyorlar. Gezi’nin birebiri. Hala bugün Taksim’de yeşil bir alan varsa Seyahat Direnişi’nin eseridir” sözlerini kullandı.

“MECLİSTE 3’TEN FAZLA VEKİL OLSAK ÇOK DAHA TESİRLİ İŞLER YAPABİLİRİZ”

“Şöyle bir korkumuz var “bunlar nasıl olsa mecliste üç kişi yapıyorlar, yapacaklarını” diye düşünmesin yurttaşlarımız. Şöyle düşünsünler “mesela 23 kişi olsalar, kümeleri olsalar neler yaparlar” diye düşünüp TİP’i o düzeye taşımak gerekir.

Yirmi yıldır bu iktidar bu kadar halk düşmanı siyasetlere rağmen o koltukta hala oturabiliyorlarsa burada bir muhalefet eksikliği de vardı. Biz muhalefet şunu yapmıyor, bunu yapmıyor demek yerine ne yapılması gerektiğini göstermek istiyoruz. Önümüzdeki seçimde aşağı üst on milyon genç ve oy kullanmayacağını söyleyen insan var. Biz bu insanlara seçmen muamelesi yapılmasını reddederek başlıyoruz. 365 gün yurttaşsınız. Hasebiyle siyasete 365 gün katılmalısınız. Siyaset dışına itilmiş, işçiler, bayanlar, gençler siyasette özne olabilirlerse her şey değişir.”

Siyaset yalnızca meclise Ankara koridorlarına sıkışacak bir şey değil. Nefes alıp vermek bile bir siyaset aslında. Nasıl nefes alıp vereceğimize karar veren bir kuruma siyaset diyoruz. Ne kadar minimum fiyat alacaksınız, ne kadar maaş alacaksınız, nasıl bir sıhhat hizmeti alacaksınız, nasıl bir eğitim hizmeti alacaksınız, nasıl bir ülkede yaşayacaksınız?.. Bunların hepsine karar veren şey siyaset. Sizin isminize diğeri karar vermesin. Siz kendi isminize karar veren sistemlerin içerisinde olun.

“EŞİTLER ORTASINDA BİR DAYANIŞMA BİRLİĞİ KURALIM”

Hepimiz, kendimize akşam yattığımızda şunu soralım. Bu gidişi durdurmak için bugün ne yaptık? Ben de diyorum ki buyurun TİP’e katılın. Lakin o denli dışardan katılmayın. Bize üye olmak için varlıklı olmaya, servet sahibi olmaya gerek yok. Bu memleketin iyiliğini, hoşluğunu istiyorsanız, işçinin hakkını savunacaksanız bizim partimiz size açık.”

Bu iktidar şunu yapıyor. El açalım ve dilenelim, sadaka versinler bize. Reddedelim sadakalarını… Biz eşitler ortasında bir dayanışma birliği kuralım.

Bu iktidarı değiştirmek için direnin! Haksızlıklara ve hukuksuzluklara karşı direnin! Direnenlerin yanında olun. Rize’deki direniş hepimiz ismine yapılıyor. Daima birlikte bir baskı ögesi olduğumuzu hissettirmemiz lazım. Kendi kendimize sonlanıp kendi kendimize konuşmayalım. Birlikten kuvvet, fakat hareket edersek doğar… Örgütlenirsek yaşayabiliriz.”

“LAİKLİK, BUGÜN VATANDAŞIN KÜÇÜLEN EKMEĞİDİR!”

Kapanma mühletince alkol satışı yasaklarına dair de konuşan Erkan Baş şunları kaydetti:

“Türkiye’de laiklik, özgürlük vatandaşın küçülen ekmeği ile birebir ilgilidir. 15 yıl evvel 20 yıl evvel laikliği Çankaya’da, Moda’da, Karşıyaka’da viskisini yudumlamak isteyenlerin sıkıntısıymış üzere anlatıyorlardı bize. Fakir halk güya laikliğe karşıymış üzere bir algı geliştirmeye çalışıyorlardı. Halbuki Laiklik Türkiye’nin en temel gündemlerinden bir tanesi. Laik bir ülkede FETÖ olabilir miydi? Bu türlü bir cemaat, devlet içinde örgütlenebilir miydi? FETÖ’nün en temel özelliği neydi? Özel okullar, dershaneler. Burada ne yapıyorlardı? Zeki imkânı olmayan fakir çocukları alıyorlardı. Bu çocukları örgütleyip devletin çeşitli kademelerine yerleştiriyorlardı. Artık tıpkı dert yok mu? Zeki bir çocuğunuz var.

Paranız yoksa yalnızca imam hatibe gönderebilirsiniz. Mecbursunuz. Laiklik, bu memlekette fakir, işçi çocukların okuyabilmesi için değerli. Laiklik, bu memleketin tarikatların cemaatlerin eline geçmemesi için kıymetli. İçki tartışmasında aslında bunların yaptığı şey tarikatlara, cemaatlere omuz veriyorlar… Orda bir taban kaymasın diye. Biz dimdik karşısındayız. Kim içer, kim içmez beni ilgilendirmiyor. Sorun o değil. Problem iktidar bir hayat biçimi dayatıyor. Türkiye’de artık kırıntılarından bahsettiğimiz laikliğin ortadan kaldırılması var. Bunu kabul etmek mümkün değil.”

RUHSAR PEKCAN HAKINDA CÜRÜM DUYURUSU!

TİP Genel Lideri Erkan Baş, Ayşenur Aslan’ın Ruhsar Pekcan hakkındaki sorusuna da, “AKP zenginlere hizmet için, zenginleri daha fazla varlıklı etmek için kurulmuş bir iktidar ve onun etrafında kümelenenlerle besleniyorlar. Sıhhat Bakanı özel hastaneler zinciri sahibi. Adam para kazanmak için yaptığı işin başına geldi. Turizm Bakanı’nın oteller zinciri var. Onun başında. Ulusal Eğitim Bakanı’nın özel okullar zinciri var. Onun başında. Artık anlıyoruz ki Ticaret Bakanlığının başına da gümrük kaçakçısını getirmişler. Bilinmeyen bir şey de değil. Bayanla ilgili bürokratlarınıza yazı gönderiyorsunuz, dikkat edin dolandırıcılık yapıyor, diye. Sonra getirip Ticaret Bakanlığının başına koyuyorsunuz. Biz salı günü Ruhsar Hanım hakkında bir cürüm duyurusunda bulunduk. Yüksek yargı sarayın özel hukuk işleri ofisi üzere çalışıyor. Bunu biz de biliyoruz. Lakin burada bizim bir süreç başlatmamızın manası şudur: Savcıya sen de sorumlusun, diyoruz. Dosayalar kapatılmayacak. Yarın bir gün iktidar değiştiğinde de bu belgeler ile ilgili süreçler yapılacak” karşılığını verdi.

• “Ruhsar Hanım’ın kendi bakanlığını dolandırması sürpriz değil ki. Zati biliniyor bu, o bakanlığa oturtanlar zati misal işler yaptığını biliyor. Tahminen de bunun için oturttular. Zımnî ortakları bulmamız lazım! Bunlara ihaleyi yıkıp kaçmak isteyen birileri var üzere hissettim. Kediye ciğer teslim edilmiş burada. Kim teslim etti? Bu durum bilinmesine karşın bunu bu vazifeye getirenler hakkında da hata duyurusunda da bulunmak lazım.”

“Bu devran bu türlü gitmez. Buna güvenip bu türlü pervasızca hırsızlıklar, yolsuzluklar yapanlar, küpümüzü doldurabildiğimiz kadar dolduralım diye düşüneneler büyük bir hata işliyorlar. Bizde kimi hesaplar gecikebilir. Yarına kalır lakin asla yanına kalmaz. Herkes bunu düşünsün.” kelamlarıyla karşılık verdi.

“SESİMİZİ YÜKSELTİRSEK ONLAR GERİ ADIM ATMAK ZORUNDA KALIYORLAR”

Program biterken Erkan Baş, kelamlarını şöyle sona erdirdi:

“Toplumda özgüven kırılmasının önüne geçmeliyiz. Hayal kuramıyoruz. Dünyamızı o kadar karartılar ki. Vatandaş hayal kuramaz noktaya geldi. Biz tekrar vatandaşa hayal kurduracağız. Hayal bir ufuk çizgisidir… Ulaşmak istediğimiz gayedir. Oraya yürürken kazanacaklarımız çok kıymetli. İnsanın, toplumsal, kültürel sayısız muhtaçlığı var… Tatil yapmayı hayal edemez hale geldik. Yurttaşın reaksiyonu kıymetli. Deneme yapıyorlar. Yurttaşın yansısını ölçüyorlar. Ona nazaran durum alıyorlar. Biz bu haksızlıklara, adaletsizliklere karşı yurttaşlık hakkımızı kullanıp sesimizi yükselttiğimiz vakit, onlar geri adım atmak zorunda kalıyor.”

Cumhuriyet