Türkiye Büyük Millet Meclisi Lideri Mustafa Şentop’un başlattığı Montrö mukavelesi tartışması, Türkiye’nin gündemine oturdu.

Montrö’nün değerine değinen ve kıymetli ihtarlarda bulunan emekli amirallerin bildirisi iktidar tarafından reaksiyonla karşılanırken, emekli amirallere darbecilik suçlamasında bulunuldu.

Tartışmalar, Montrö Mukavelesi’nin Türkiye açısından büyük bir kazanım olduğunu bir kere daha ortaya koyarken, Cumhuriyet Gazetesi muharriri Mehmet Ali Güller, CRI Türk için kaleme aldığı yazısında Amerika Birleşik Devletleri’nin Karadeniz’deki planlarını ve geçmişte ABD’nin beklentilerine “Dur” diyen generallerin başına neler geldiğini aktardı.

İşte Güller’in o yazısı

İktidarıyla ve muhalefetiyle siyasetimizin çapsızlığının resmidir: 126 emekli büyükelçinin ve akabinde 104 emekli amiralin Montrö bahisli uyarısı, “darbecilik” tartışmasına boğuldu!

Halbuki olağan bir ülkede, ülkenin memleketler arası bir kontrat konusundaki en kıdemli ve en tecrübeli 230 asker ve diplomatı o mukavele konusunda bir riske dikkat çekiyorsa, o ülkede iktidarıyla ve muhalefetiyle herkes o dikkat çekilen mevzuya odaklanmalıydı.

Yapılmadı…

İktidar, “darbe bildirisi” diye işi amirallere operasyona kadar götürdü, muhalefetin bir kısmı de “iktidara yarar” diyerek bildiri sahiplerini kınadı…

DARBENİN İMASI BİLE YOK!

Bildirilerin elbette darbeyle ilgisi yok. Hakikaten amiralleri darbecilikle suçlayan iktidar bile “darbe iması” var diyebiliyor en fazla ki o da yok.

Öteki yandan Cumhurbaşkanı, özetle amirallerin bildirideki görüşleri aslında tek tek değişik mecralarda lisana getirdiğini, hiçbirine operasyon yapılmadığını, o nedenle ortada bir söz özgürlüğü sorunu olmadığını lakin amirallerin o görüşleri topluca bir bildiri haline getirmesinin “darbe iması” olduğunu savundu ki hukuken soruşturmayı iki kez çökertir!

Çünkü tek tek kabahat olmayan husus topluca da cürüm olmaz, kaldı ki anayasa açıktır; isteyen tek tek, isteyen topluca, ister yazılı, ister kelamlı görüşlerini açıklar.

ABD’NİN MONTRÖ’YÜ DELME TEKLİFİ

Mevzuyu darbe tartışmasında boğmak, sıkıntının özünü örtmenin bir yolu elbette… Pekala ne örtülüyor?

Bakınız imzacı amirallerden Atilla Kıyat iki yıl evvel açıklamıştı: Devrin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Büyükelçisi James Jeffrey, Türk ordusuna Montrö’yü delme teklifi yapmıştı. Teklife itiraz eden amiraller FETÖ’nün Ergenekon-Balyoz kumpaslarına uğradı!

Silivri duruşmalarında dava tutanaklarına da girdi: Bir kısmı bugünkü imzacılar olan amiraller, tek tek ABD’nin Montrö’yü delerek nasıl Karadeniz’e girmek istediğini, kendilerinin bunu nasıl engellediğini dokümanlarıyla anlattılar.

Bunlardan kamuoyunun en fazla bildiği örneklerden biri, ABD’nin Gürcistan’a 2008’de yardıma gitmeye çalışmasının önlenmesiydi örneğin…

Ki, bırakın bizim amirallerimizin bu mevzuda ne dediğini, ABD’nin kendisinin dediği bile bahsin aslını ortaya koyuyor. Geçen yaz, tam da Montrö Mukavelesi’nin yıldönümü olan günlerde bir askeri tatbikat nedeniyle ileti yayımlayan ABD’nin Ankara Büyükelçiliği şöyle demişti: “… Karadeniz’in dünyanın tüm milletlerine açık ve özgür olması umuduyla…”

ABD’NİN MAKSADI KARADENİZ’E GİRMEK

Darbeydi, imaydı, şuydu, buydu, geçiniz…

Bahsin temeli budur! ABD, dünyada giremediği tek deniz olan Karadeniz’e girmek istemektedir. 1936 tarihli Montrö Mukavelesi, ABD’yi gün ve tonaj olarak sınırlamaktadır. ABD, 21 gün ve 15 bin ton hududunun kaldırılmasını ve Karadeniz’de sınırsızca bulunmayı istemektedir.

Neden? Zira ABD, Avrasya’nın göğsüne oturmak istemektedir. Karadeniz’in kuzey batısındaki Doğu Avrupa’dan, Karadeniz’in güneydoğusundaki Kafkaslar’a kadar tüm bölgeyi kontrol altında tutmak istemektedir.

Yeni ABD idaresinin iki gayesi var: Almanya-Rusya güç iş birliği ile Türkiye-Rusya güç ve siyasi iş birliğini kesmek…

Almanya ABD’nin bu talebini kabul etmedi. Kuzey Akım-2 projesi tamamlanmak üzere. ABD ise Rusya’yı “şeytanlaştırılıp” Avrupa Birliği (AB) ve NATO için “resmi düşman” ilan ederek ve Ukrayna cephesi üzerinden Avrupa ile Rusya’yı karşı karşıya getirerek amacına ulaşmaya çalışıyor. Böylelikle AB’yle bağları düzeltmek ismi altında Avrupa’yı tekrar yedeğine almak istiyor.

Yeni ABD idaresi, Türkiye’yi Rusya’ya daha fazla itmeden Atlantik kampında tutma stratejisi belirlemiş durumda. Bunun için de Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirebileceği Karadeniz konusunu ve onunla irtibatlı olarak Ukrayna konusunu deşebildiği kadar deşmek istiyor.

Son periyotta Karadeniz’de artan askeri hareketlilik bu nedenle değerli. Ukrayna merkezli Rusya-NATO tansiyonu bu nedenle değerli. Ankara’nın Rusya’ya karşı Ukrayna’yı takviye veriyor olması bu nedenle kıymetli.

MONTRÖ’NÜN FESİH RİSKİ

İşte ABD tüm bunları kullanarak hem Türkiye’yi hem de Almanya’yı Rusya ile karşı karşıya getirmeye çalışıyor.

Montrö Kontratı de ABD’nin tüm bu stratejik planlaması içerisinde kritik kıymete sahip. O nedenle hususun Kanal İstanbul projesi üzerinden, Karadeniz’e kıyısı olan ABD kontrolündeki ülkelerce tartışmaya açılabilme mümkünlüğü büyük risktir. İşte büyükelçiler ve amiraller buna dikkat çekmektedir.

Hakikaten Erdoğan’ın dünkü kelamları de o risk konusundaki haklılığı ortaya koymaktadır. Çünkü Erdoğan’ın “daha iyisi olana kadar Montrö’ye bağlılığımızı sürdürüyoruz” kelamları, kontrattan rahatsız olan taraflara “yeni masa kurma” teklifi sunma fırsatı doğurmaktadır!

AMİRALLER RİSK ALDI

Görüldüğü üzere mevzu gerçekte Türkiye’nin ulusal çıkarları bakımından hayati kıymettedir. O nedenle hem büyükelçiler hem de amiraller, üstelik bu siyasi iklimde büyük risk olduğunu bile bile, bildiriler hazırlayarak kamuoyunu bilgilendirmektedir.

Lakin başta da belirttiğimiz üzere, ne yazık ki iktidarı da muhalefetinin bir kısmı de mevzuyu “darbe tartışması” içinde boğdu ve bu tartışmayı Karadeniz merkezli yeni güç çabasına örtü yaptı!

Hayat er geç bu kritik mevzuyla yüzleştirecek hepimizi…

Cumhuriyet